Sorumluluk, şüphesiz, insan nesliyle var olmuş bir kavram. Mesuliyet. Soyumuz kendi davranışları sonucunda ortaya çıkan her türlü durumun sorumluluğunu üstlenir: Toplumsal ya da bireysel. Bugün için yönetimler, kurum ve kuruluşları da ekleyebiliyoruz. Dolayısıyla topluma ve habitata fayda sağlayacak hareketlere “sosyal sorumluluk”, kurum ve kuruluşlar eliyle yapılınca “kurumsal sosyal sorumluluk (KSS)” diyoruz.
Toplum ve müşteriler, çoğu zaman da doğrudan çalışanlar tarafından yapılan baskılarla birlikte ortaya çıkan bu kavram, kurum ve kuruluşların değerini arttırmak dışında, çalışan bağlılığını sağlayan en önemli unsur, hatta strateji haline gelmiş durumda.
Muhataplarımız sebebiyle yazının devamında “kurum ve kuruluş” yerine markalar dememiz daha faydalı olacak. Çünkü, en nihayetinde, “Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları ile topluma ve çalışanlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmiş olarak bu bağlamda itibar kazanabilmeye çalışanlar[1]” ekseriyetle “markalar” oluyor.
KSS kazandırır!
Neredeyse son 10 yılın belki de en çok kullanılan kavramları: Küreselleşme, bilgi çağı, yeni medya, uluslararası rekabet, pazarların birbirlerine bağımlı hale gelmesi vesaire, vesaire, vesaire… Buraya Covid-19 Pandemisi’yle birlikte değişen dengeleri de eklemek gerekir ama sonuçlarını görmek için biraz daha beklemek daha faydalı olacak gibi. Yine de bu sıcak gündem içinde ve tüm bunların karşısında dünyanın dört bir yanında yıllardır yapılan araştırmalar bize tek tek aynı sonucu veriyor, aynı şeyi gösteriyor: Kurumsal sosyal sorumluluk, markaların finansal performansı açısından olumlu sonuçlar getiriyor.
Ülkemizde bugün bile markaların KSS kapsamında gerçekleştirmiş oldukları çalışmalarda çok boyutlu bir anlayışın gelişmediği görülüyor. Bu anlamıyla KSS kavramının bütüncül bir anlayış olarak ilerleme gösterdiğini söylememiz zor. Örneğin Lee ve Carroll’un (2011) yılında KSS’nin kamusal alanda uğramış olduğu değişime yönelik yaptığı çalışmaya göre, 80’lerin başlarında sorumluluk anlayışı sadece ekonomik olarak değerlendirilirken, zaman içerisinde boyut kazanarak bambaşka bir formda gündeme geliyor ve tartışılmaya yeni yeni başlanıyor [2].
Türkiye için KSS = Bağış
GlobeScan Team[3] tarafından gerçekleştirilmiş olan uluslararası bir araştırmaya göre KSS çalışmaları ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor: Avrupa için toplumun daha geniş ve sosyal amaçları hedeflenirken, çevresel sürdürülebilirlik ve insan hakları gibi konular öne çıkıyor; ABD’de ise büyük oranda yasa ve yükümlülükler doğrultusunda gerçekleştirilen KSS çalışmalarında daha çok çalışanlara saygılı davranmak, çalışan güvenliği, sağlıklı ürün tüketilmesi gibi konular görülüyor. Almanya için güvenli istihdam sağlayabilme, Güney Afrika için sağlık ve eğitim gibi sosyal ihtiyaçlar ağırlık kazanıyor. Ayrıca Avustralya, Kanada, Endonezya, İngiltere için çevre koruma öne çıkarken Çin, Hindistan, Rusya için iyi hizmet ve ürün kalitesi, Arjantin için ise çalışanlara adil davranmak olarak belirleniyor. Türkiye içinse gündeme en fazla kurumsal yardım bağışları geliyor.[4] Herkes hak ettiğini buluyor mu desek? Ya da daha direkt bir ifadeyle toplum, markaların kendisine fayda sağlayacak hareketlerde bulunmasını ve bunu etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirmesini bekliyor; markalar da bundan sebep KSS projelerini toplumun temel ihtiyaçları üzerinden hayata geçirme zorunluluğu hissediyor.
Bir markanın varlığını devam ettirecek kârı elde edebilmesi için rekabet edebilir bir kapasiteye, üretim kabiliyetlerine, nitelikli fikirlere, güçlü bir marka algısına vb. pek çok unsura sahip olması şart. Nobel Ödüllü (1976) Amerikalı ekonomist Milton Friedman’ın dediği “Bir işletmenin sosyal sorumluluğu kârlarını artırmaktır[5]” sözü bu bağlamda tartışmaya açık gibi duruyor. Friedman bu makalesinde sosyal sorumluluğun samimiyetsiz olduğunu vurgulamakta ve sonuçta “Özgür bir toplumda işletmelerin yalnız ve yalnız tek bir sosyal sorumluluğu vardır, o da oyunun kuralları içinde kaldığı müddetçe tüm kaynaklarını ve faaliyetlerini kârlarını artırmaya tahsis etmesi; başka bir deyişle aldatmadan ve sahtekârlık yapmadan açık ve serbest bir rekabete girmesidir” diyor. Bununla birlikte Friedman, pek çok şeyde olduğu gibi, bu konuda da çok ciddi oranda eksikli ve hatalı kalıyor; çünkü markaların yaratacağı toplumsal faydalar kârlılıklarını doğrudan etkiliyor. Vahşi kapitalizmin dayanılmaz hafifliği Friedman’ın gözlerini kör etmiş olsa da günümüzün değişen koşullarında bu durum kesin bir doğru olarak karşımızda duruyor. Bütün kapitalistler yanılmış olamaz. Değil mi?
Ama şu tabloya baktığımızda görüntü biraz daha netleşiyor[6].
KSS Projelerinin Paydaşlara Sağlayacağı Faydalar |
|||
Kurum İçi |
Kurum Dışı |
||
Yöneticilere |
-Motivasyon artışı sağlayacak insan kaynakları politikaları, -Onur ve gurur duyma, -Etik eğilimlerle, çalışanlara karşı daha çok güven duyumu, -Etik konularda daha fazla farkındalık, -Trendlere uygun hareket etme, -Yaratıcı düşünce ve uygulamaların ortaya çıkması, -Çalışanların işletme amaçlarını benimsemesi ve içselleştirmesi. |
Müşterilere |
-Satın alma sürecinde bilgi temini, -Dürüst fiyat ve kaliteli ürün, -Müşteri şikâyetlerinin dikkate alınması ve çözümlenmesi, -Taleplerinin tanımlanması ve yerine getirilmesi, -Örgütle hareket edebilme. |
Rakiplere |
-Adil rekabet, dürüst reklam, -Bilgilendirme ve kıyaslama örneği. |
||
Hissedarlara |
-İşletmeyle ilgili bilgilerin açıkça paylaşılması, -Bütün firma faaliyetlerine yatırımların artması, -Sosyal performans ölçütü oluşturma, -Sosyal sorumluluk yatırım projelerine kolay fon temini, -İşletme değerindeki artış, -Sermaye teminindeki artış |
Tedarikçilere |
-Faaliyetlerine destek olacak tedarikçilere finansal destek, -Fiyatlandırma ve ödeme koşullarında dürüstlük. |
Topluma |
-Sürdürülebilirliğe olan katkı, -İnsan haklarının gelişmesi, -Kadın, çocuk işgücünün sömürülmesine engel olma, -Eğitim, sağlık ve kültür alanlarına yatırım. |
||
Çalışanlara |
-Daha iyi çalışma koşulları -Etkin insan kaynakları politikaları, -Güvenli çalışma ortamı, -İşgücü ilişkilerinde daha az anlaşmazlık -İşçi standartlarında iyileşme, -İstihdam maliyetlerinde azalma, -Fırsat eşitliği ve erişim hakları, -Şirket içi iletişimin ve verimliliğin artması |
Hükümete |
-İstihdam oluşturma, -Kurumsal alanlara yatırım, ekonomik ve sosyal sorunlara destek verme, -Yasalara bağlılık, yolsuzlukla mücadele |
Çevreye |
-Çevresel teknoloji kullanımı, -Bitki örtüsünün, hayvan soyunun korunması, -Çevre kirliliğinin azaltılması, -Kültürel mirasın korunması, -Eko-verimlilik, -Daha temiz üretim süreçleri, enerji tasarrufu geri dönüşüm. |